Türk-İran İlişkileri Çerçevesinde Rıza Şah Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti
Türkiye ve İran binlerce yıllık birbirleri ile münasebetleri olan iki ülkedir.Bu çalışmada Rıza Han’ın (Pehlevi)(1878-1944) Türkiye ziyareti konu edilmektedir. Bu ziyaret iki ülke arasındaki dostluğun pekişmesi açısından önemli bir olaydır. Ziyaret Rıza Han’ın ilk ve son yurt dışı gezisidir. Ziyaretten önce iki ülke arasında oluşan sınır sorunu çalışmanın Türk-İran İlişkileri (1923-1934) alt bölümünde detaylı şekilde değinmiştir. Alt bölümde değinmiş olduğumuz sınır sorunları iki ülke arasında gerilmelere yol açmıştır. Daha sonra 22 Nisan 1926 yılında Türkiye ve İran arasında imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’ndan sonra ilişkiler daha da gelişmiştir. Yapılan antlaşmadan sonra devam eden sorunlardan dolayı iki Hükümet anlaşarak 15 Haziran 1928 yılında ek protokol imzalanmıştır. En son olarak da 5 Kasım 1932 Türkiye – İran Güvenlik, Tarafsızlık ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması’yla iki devlet arasında sınır sorunu ortadan kalkmıştır.
Çalışmanın ikinci kısmında, Riza Han’ın gerçekleştireceği ziyaret konu edilmiştir. Ziyaretten önce Riza Han’ın ülkesinde Cumhuriyet’i ilan etmesi konusunda yapılan görüşmeler konu edilmiştir. Rıza Han’ın karşılaştığı sorunlardan dolayı cumhuriyeti ilan etmeyip kendisini Şah ilan etmiş ve daha sonra Riza Han’ın Türkiye ziyareti gündeme gelmiştir. Alt bölümlerde ise ziyaret öncesi yapılan hazırlıklar, Ankara gezisi, program dışı olan Anadolu gezisi ve İstanbul gezisi konu edilmiştir. Ziyaret öncesi ve sonrasında oluşan basındaki yankılara değinilmiştir. Ve son olarak da ziyaretin Türk-İran ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi yapılmıştır.
Bu çalışmaRıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti geniş bir biçimde değinmiştir. Bu ziyaret iki ülke açısında da önemli sonuçlar doğurmuştur.Atatürk(1881-1938) ve Rıza Pehlevi’nin benzer modernleştirme hedefleri olmasına rağmen uygulamış oldukları yöntemler birbirinden farklıdır. Rıza Pehlevi’nin Türkiye’de gerçekleşen reformları yakından bakmasına imkân sağlayıp, ülkesine döndükten sonra da bazı reformları gerçekleştirmesine zemin hazırlamıştır. Ayrıca bu ziyaret Türk halkı tarafından büyük bir konukseverlik ile ağırlanmışlar çalışmada büyük katkısı olan basın, ziyarete ilgisini yoğun bir biçimde göstermiştir.
I. Türk-İran İlişikleri (1923-1934)
Safevi devletinin kuruluşundan sonra İran-Osmanlı ilişkilerinde sınır sorunları, savaşlar iki devlet arasında gerilemeye yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle Türkiye’de Milli Mücadele başlarken, İran, iç ve dış problemlerinin ağırlığı altında ezilmekteydi. Savaşın etkileri mevcut siyasal ve sosyal bölünmeleri daha da arttırmış, ülkenin her tarafında çeşitli gruplar savaş sonrası yabancı orduların çekişmesiyle meydana gelen iktidar boşluğunu doldurmak için hareket geçirmişlerdi. İran bu şekilde iç karışıklarla devam ederken Riza Han, 21 Şubat 1921 tarihinde başarılı bir hükümet darbesi ile ülke yönetimini eline geçirdi. İlk başlarda bu yönetim Kaçkar Hanedanı’nı ortadan kaldırmadı ve Rıza Han önce bakan sonra başbakan olarak kaldı. Türkiye’deki yönetim değişikliği dolayısı ile İran yönetimi Ankara’da oluşan Büyük Millet Meclisi’ni tanımış, Mümtazüddevle Ankara’ya büyükelçi olarak gönderilmiştir. Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey (1878-1969)21 Haziran 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada; “İran ile ilişkilerde somut bir adım atmak üzere olduklarını” ifade etmiş, aynı dönemde Riza Han’ın gayrı resmi temsilcileri Ankara’ya gelmiştir. İran ile ilk resmi temas ise Haziran 1922 tarihinde İran Eğitim Bakanı başkanlığındaki bir heyetin Ankara’yı ziyareti ile gerçekleşmiştir. Türkiye’de 7 Şubat 1923 tarihinde Tahran’a ilk Türk büyükelçisi olarak Muhittin (Akyüz ) Paşa (1870-1940)’yı atamıştır.
Ankara Hükümeti 29 Ekim 1923’de Cumhuriyeti ilan etmişti, Cumhuriyetin ilanından bir gün önce Kaçkar Hanedanlığının son verip Rıza Şah İran’da başbakan oldu.Ankara Hükümeti, yakında devrilmesi beklenen Kaçkar Hanedanı yerine İran’da cumhuriyet kurulmasını arzu ediyordu. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Tahran Büyükelçimiz Muhittin Paşa aracılığıyla, bu görüşünü Rıza Han’a duyurdu. Ona, cumhuriyet ilan etmesi tavsiyesinde bulundu. Büyükelçimiz, cumhuriyet konusunu birkaç kez Rıza Han ile gizlice görüştü; Rıza Han da cumhuriyet ilan etmeye yatkın gibi görünüyordu. Ankara, yakında komşu İran’da da cumhuriyet ilan edileceği umudu ve beklentisi içerisindeydi. Tahran Büyükelçimiz Muhittin Paşa bir kaç kez Rıza Han’ı ziyaret ederek bu konuda kendisini teşvik etmeye çalıştı ve Rıza Han’ın da cumhuriyet fikrine sıcak baktığını gördü. “Kemalist” olarak nitelendirilebilecek İranlı aydınlar da Türk modelinin taklit edilmesi konusunda kulis yapıyorlardı. Ama olası görünen cumhuriyet ilanı, gene Türkiye’den kaynaklanan nedenlerden gerçekleşemedi. Bu durumun nedeni ise 3 Mart 1924′ Halifeliğin kaldırılması ardından İran’da oluşan muhalefetin tepkilerine yol açtı. En sonunda 1925’te son Kaçar hükümdarını tahttan indirdi ve kendisini şah ve yeni bir hanedanın (Pehlevi) kurucusu ilan etti. Riza Han Şah olduktan sonra bir daha cumhuriyet ilan edilme konusu gündeme gelmemiştir.
İki ülke arasında gelişmeler devam ederken Şeyh Sait(1925)isyanından sonra gelişmelerde ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu dönemlerde iki ülke arasındaki sınır güvenliği sorunu büyük gerilimlere yol açmıştır. Sınır boylarında Kürt aşiretlerinden olan Simko Ağa’nın İsmail Ağa) faaliyetleri Ankara hükümetini rahatsız etmiştir. Bu iki ülke arasındaki gerginliğe son vermek için 22 Nisan 1926’da Güvenlik ve Dostluk Anlaşması imzalanmıştır.
İki ülke arasında yapılan antlaşmadan sonra sınır güvenliği arasındaki sorunlar çözülmemiştir. Bu dönemden sonra Kürt çeteleri ciddi sorunlar oluşturmaya başlatmıştır…. 1927 Eylülü’nde tekrar isyan başlatmışlardır. Bu isyan hareketini bastırmak üzere 13-20 Eylül tarihleri arasında II. Ağrı Harekâtı başlatılmıştır. Harekât sırasında isyancıların bir kısmı sınırı geçerek İran’a sığınmışlardır. Ankara diplomatik yollardan da Tahran’ı sınırda daha etkili önlemler almaya zorluyor; sınırı kapatmasını ve Kürt çetelerinin Türk birliklerinden kaçıp kurtularak İran’a sığınmalarının önlenmesini istiyordu.Sınır ihtilafi konusunda belli bir anlaşmaya varamayan iki ülke, siyasî ve ekonomik bağlarını sıklaştırmak ve güçlendirmek için 22 Nisan 1926’da yapılan Türk-İran Dostluk Antlaşmasına ek niteliğinde bir protokol yapmaya karar verir. Bu protokol 22 Nisan 1926 Tarihli Türkiye – İran Muhadenet ve Emniyet Muahedesine Merbut Protokol adıyla, Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket (Esendal) Bey(1883-1952) ve Moskova Büyükelçisi Mehmet Tevfik (Bıyıkoğlu) Bey(1891-1961) ile İran Hariciye Nazır Vekili Fethullah Han Pakrevan arasında 15 Haziran 1928 tarihinde Tahran’da imzalanır. İran-Türkiye arasındaki bu sorunlu süreç 1930’lu yıllarda İran-Irak arasında sınır sorunlarının Milletler Cemiyeti’nde müzakere edilmeye başlamıştır. Türkiye bu müzakere sürecini kendi güvenliğini korumak için takip etmiştir.
Sınır güvenliği sorunu 1932 kadar devam etmiştir. 1932’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından büyükelçiliğe atanan Hüsrev (Gerede) Bey (1884-1962) ile Tahran hükümetinden Furuqi Han (1877-1942) arasında aralıklarla görüşmeler olmuştur. Daha sonra dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras (1883-1972) bizzat Tahrana gidip görüşmeler olmuştur. Türkiye’yle İran arasındaki sınırın yeni durumunu saptayan anlaşmaysa 23 Ocak 1932 tarihinde imzalandı. Bu anlaşmaya göre Türkiye, Küçük Ağrı’yı da içerecek biçimde Ağrı Dağı’nın tümüne sahip oluyor, buna karşılık Van dolaylarındaki Kotur arazisi İran’a bırakılıyordu.
II. Rıza Şah Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti
Sınır sorunları 1932’de imzalanan antlaşma ile son bulduktan sonra, Türk-İran ilişkilerinde bir balayı dönemi yaşanmıştır. Bu antlaşmaların imzalanmasından sonra, yerli ve yabancı basında Rıza Şah’ın Türkiye’yi ziyaret edeceği ve Van’da Atatürk ile görüşeceğine dair haberler, söylentiler çıkmaya başlamıştı. Atatürk, Rıza Şah ile resmi olarak tanışmak istemiştir lakin imkânların buna elvermediğini biliyordu. Atatürk, Tahran Büyükelçimiz Hüsrev Bey’e İran’a bir gezi yapamayacağına fakat sınır boylarına yakın bir yerde görüşebileceğini söyleyip selamlarını iletmiştir. Tahran’da bulunan Büyükelçi Hüsrev Bey, 1933 yılının başlarında Şah’ın Türkiye’ye ziyarette bulunmak istediğini şu satırlarla ifade etmişti: “Sizin söylediğinize göre Gazi Hazretleri benimle görüşmek istemektedirler. Bende kendileri ile görüşmeyi son derece arzu etmekteyim. 1934 yılı ilkbaharında oğlum veliahtı ve Gazi Hazretlerini görmeye kararlıyım.”
Hüsrev Bey’in Ankara Hükümetine Rıza Han’ın davet kararı ile ilgili bir rapor göndermiştir. Daveti Rıza Han, memnuniyetle kabul ederek Mayıs ayı başında İran’dan hareketle Nusaybin üzerinden Türkiye’ye geleceğini söylemiştir. Hüsrev Bey, Irak Kralı Faysal’ın(1883-1933) vefatından sonra Hanekin-Kerkük yolu yerine Bağdat üzerinden seyahat arzularının sebebini uygun şekilde Riza Han’a sorduğunda, İran şahı, Atatürk’ün takip ettiği siyasette olduğu gibi büyük küçük komşu milletlerle iyi geçinmek usulünü tercih ettiklerinden yol üzerinden olan Bağdat’a uğrayarak, genç kralı göreceklerini ve oradan doğruca Türkiye’ye geçeceklerini, Irak ve Türkiye’den başka hiçbir memlekete resmi ziyaret yapmayacaklarını ve seyahatlerinde dışişleri bakanını da beraber getireceklerini ifade ederek Ankara’da Atatürk ile mülakatlarında iki devletin genel siyasetleri üzerine konuşacaklarını, bu mülakatta Atatürk’ün kıymetli düşüncelerinden istifade edeceğini ve bu mülakatın hiç şüphesiz her iki devlet ve millet hakkında hayırlı geleceklere çığır açacağını kaydetmiştir.
II. I. ZİYARET ÖNCESİ HAZIRLIKLAR
İran Şah Rıza için aylar öncesinde Türkiye’de hazırlıklar başlamıştır. Her şey titizlik içerisinde dizayn edilmiş, hazırlıklar için bütçe ayarlanmıştır. Rıza Han’ın Türkiye’ye giriş yapacağı yerden itibaren geçeceği yolların düzgünlüğünü ve güvenliğini kontrol etmek ve şahın kalacağı yerlerden rahat etmesinin sağlanması için Birinci Umum Müfettişi Hilmi Bey, bölge valileri ve Süvari Kumandan Kemal Paşa ile görüşmeler yapmak amacı ile Nisan ortalarında Bitlis’ten başlayarak Doğu Anadolu gezisine çıkmıştır.
Rıza Han’ın geliş güzergâhı üzerine bulunan Iğdır, Kars, Erzurum, Gümüşhane, Trabzon ve Samsun’da büyük hazırlıklar yapılarak cadde ve sokaklar yenilenmiş, büyük meydanlara taklar hazırlanmış, adı geçen tüm şehirler Türk ve İran bayraklarıyla süslenmiştir. Rıza Han Türkiye ziyaretinden önce Ankara’ya bir mesaj göndererek boynunun yaklaşık iki metre olduğunda bahsederek otelde kalmak istemediğini belirtmiştir. Bunun üzerine kendisinin halkevinde kalması uygun görülerek yeni bir yatak sipariş edilmiştir. Atatürk Rıza Han’ın kalacağı odaya kadar gelerek kontrolde bulunmuştur. Ayrıca ziyaret esnasında İran Şahına takdim edilmek üzere bir taraftan Atatürk diğer taraftan Rıza Han’ın kabartma resimleri bulunan altın madalya, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Yıldönümünde basılan hatıra madalyalarına tasarlayan Zeynel (Saray) Bey tarafından hazırlanmıştır. Kayseri’de de bir uçak fabrikası İran Şahına hediye edilmek üzere bir uçak montajı gerçekleştirilmiştir.Uçağı İran’a götürmek için ise Birinci Tayyare Alayı 43. Bölük Kumandanı Yüzbaşı Enver ve makinist Nihat Efendilere siyasi pasaport verilmesi için Türk Dışişleri Bakanlığı’nın tezkeresiyle İcra Vekilleri Heyeti’nce kararname çıkarılmıştır.
İran Şahı Rıza Han’ı sınırda karşılamak için bir heyet görevlendirilmiştir. Heyet içinde başta Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı Üçüncü Daire Müdürü Kemal Bey, Protokol Dairesi’nden Şefkati Beyler, iki dışişleri memuru, Hâkimiyeti Milliye gazetesi adına Kütahya Milletvekili Naşit Hakkı(Uluğ), Anadolu Ajansı’ndan Kerami Bey yer almıştır. Hazırlıklar tamamlanıp Rıza Han’ı karşılayacak heyet sınıra gitmiştir.
Rıza Han’ı karşılayacak heyet öğleye doğru Kağızman’a varmış, öğleden sonra saat 13.00’da Iğdır’a hareket etmiştir. Kolordu Kumandan Vekili Kemal Paşa ile Hariciye Üçüncü Daire Müdürü Kemal, Kolordu Erkan-1 Harbiye Reisi Mahmut ve Teşrifat Şef Muavini Şefkati Beyler Beyazıt’a devam etmiştir.
Rıza Han’ın sınırdan Türkiye’ye giriş yapacağı noktaya Türk ve İran bayraklarının renklerini taşıyan büyük bir tak kurulmuş, üzerine de “hoş geldiniz” anlamını taşıyan Farsça “hoş amedi” yazılmıştı Rıza Han, sınırdan Türkiye’ye girip taburları denetledikten sonra, Türk ve İran ulusal marşları çalındı, 21 pare top atışı yapıldı. Rıza Han’ı Mustafa Kemal adına karşılayan Ali Sait (Akbaytuğan) Paşa, karşılama töreninde bulunanları tek tek Riza Han’a tanıttı. Ardından bölgede kurulan çadırlarda bir süre dinlenilip yemek yendi ve Beyazıt üzerinden Iğdır’a doğru yola çıkıldı. Rıza Han, 10 Haziran akşamı Halkevi salonunda kendisi onuruna verilen ziyafete katıldı, geceyi de eski milletvekillerinden fabrikatör Ali Bey’in evinde geçirdi.Riza Han, 10 Haziran akşamı Halkevi salonunda kendisi onuruna verilen ziyafete katıldı, geceyi de eski milletvekillerinden fabrikatör Ali Bey’in evinde geçirdi.
Kars-Erzurum yolu üzerinde, Aras Irmağı kıyısında bulunan Horasan yakınlarındaki bir bölge mola için düzenlenmiş, bölgede dinlenme amaçlı 40 çadır kurulmuş, öğle yemeği hazırlanmıştı. Rıza Han, burada dinlenip yemek yerken, çevresinde bulunanlardan Horasan’dan geçen Türk-İran transit yolu hakkında çeşitli bilgiler aldı ve İran’da çadır bezi üreten bir fabrika kurduklarını, ancak kesin bir çadır biçiminde karar kılamadıklarını, bu nedenle çadırların ilgisini çektiğini çevresine anlatarak çadırları inceledi.
13 Haziran sabahı, Erzurum’dan Gümüşhane’ye doğru hareket edildi. Yolun bir bölümünde yağmur yağmaya devam etmiş, kafile akşama doğru saat 17.00’da Gümüşhane’ye gelmiştir. Rıza Han bütün yolda olduğu gibi burada da büyük sevinçle karşılanmıştır. 14 Haziran’da sabah erken saatlerde Trabzon’a doğru yola devam eden Riza Han ve beraberindekileri Trabzon vilayet sınırında Vali Rıfat Bey, Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey, 1.Ordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa (1880- 1974) ve Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı karşılamıştır. Türk karşılama heyeti Rıza Han ve beraberindekilere Zigana Dağı boyunca Trabzon’a kadar eşlik etmiş, Rıza Han sabah saatlerinde şehirde kalabalık bir halk tarafından büyük bir törenle karşılanmıştır. Rıza Han oradan sabahleyin Ankara’ya gidecek olan trene binmiştir.
II Rıza Şah Pehlevi’nin Ankara’ya Ziyareti
16 Haziran 1934’te öğleden sonra 14.30’da Ankara’ya ulaşmıştır. Ankara’da günlerden beri süren karşılama töreni hazırlıkları tamamlanmıştı. Ankara’nın yaşadığı tarihi günü Anadolu Ajansı şu satırlarla betimliyordu: “… Bugün Ankara ilk saatlerden beri büyük günlere mahsus bir fevkaladelik arz ediyor… Şehirden istasyona doğru olan caddeler gittikçe artan bir kesafetle istasyona doğru inen halk kafileleriyle dolu… Yalnız şehirden değil civar köylerden, yakın kasabalardan gelmiş binlerce Türk vatandaşı, ulu gazilerinin misafiri Ala Hazreti Şehinşahı’nın Ankara’ya kudümünü selamlamak için akın akın istasyona doğru iniyor… “.
Mustafa Kemal, 2 buçuğa doğru istasyona geldi. TBMM Başkanı Kazım (Özalp) Paşa,(1880-1968) Başbakan İsmet (İnönü) Paşa (1884-1973) ve Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa’yla(1876-1950) diğer askeri ve sivil önde gelenler de tören alanındaki yerlerini almıştı. Rıza Han’ı taşıyan trenin istasyona varmasına 2 dakika kala, Mustafa Kemal, Riza Han’ın bulunduğu vagonun duracağı noktaya ilerledi. Bundan kısa bir süre sonra tren, keskin ve uzun bir düdük çalarak gelişini haber verdi. Ardından da trene saniye yönlendirme yapılarak, trenin Riza Han’ın yer aldığı vagonunun tam Mustafa Kemal’in bulunduğu noktada durması sağlandı. Vagonun kapısı açıldığında Rıza Han görüldü. Mustafa Kemal, hemen ilerleyerek konuğunun elini sıktı ve yaptığı kısa konuşmada, bugünden itibaren Türkiye’nin dış politikasındaki en temel ilkelerden birini İran’la dostluğun oluşturacağını kaydetti. Mustafa Kemal’in konuşmasından sonra, Riza Han, beraberindekileri teker teker Mustafa Kemal’e tanıttı. Mustafa Kemal de yanında bulunan TBMM Başkanı Kazım Paşa’yı, Başbakan İsmet Paşa’yı, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’yı ve tüm bakanları teker teker Riza Han’la tanıştırdı. Saat 16.15’te ise İran Şahı Rıza Han, Atatürk’ün ziyaretini iade etmek için Çankaya Köşkü’ne gelmiştir.
Çankaya’da Riza Han’ın şerefine verilen ziyafette Atatürk;
Büyük dostumuz ve aziz biraderim Şehinşah Hazretleri,
Kardeş İran milletinin ulu reisini Türkiye’de selâmlamakla duyduğum sevinç büyüktür. Ziyareti şahaneniz bütün Türk milletini bahtiyar etti. Türkiye-İran münasebetlerinin tarihi gözden geçirilirse bu iki memleketin dostluktan ayrıldıkları zamanlar en müşkül devreleri yaşamış oldukları görülür. Halbuki milletlerimizin tabii temayülleri ve yüksek menfaatleri icabı olan dostluk bağları kuvvetlendikçe, her iki millet kuvvetli hale geldi ve refah buldu. Türkiye Cumhuriyeti bu hakikati tamamen idrak ederek İran dostluğunu siyasetinin en esasli umdelerinden biri haline getirmiştir. Nasıl ki, zatı şahanelerinin kudretli idaresi altında komşu ve kardeş memlekette de aynı duygulara, aynı görüşlere kıymet ve ehemmiyet verilmiş ve böylece sarsılmaz ve silinmez bir Türkiye- İran dostluğu kurulmuştur. Şehinşah Hazretleri, memleketinizin bütün terakkilerini alâka ve muhabbetle takip ediyoruz. Yüksek iradenizin yaratıcı eserlerini en derin hürmetle karşılıyoruz. Türkiye ve İran binlerce seneden beri deruhte etmiş oldukları yükselme ve yükseltme rolünde bugün de kuvvetli ve kudretli adımlarla ilerliyorlar. Bu iki kardeş milletin, bu defa ziyareti şahanenizle, bir kat daha yakınlaşan dostlukları, medeniyet için, insaniyet için, şüphesiz en sevinilecek neticelerden biridir. Sulh ve müsalemet içinde inkişaf etmekten başka gayeleri olmayan milletlerimizin, aynı zamanda, umumi sulha hadim olmayı en şerefli vazife saydıklarına şüphe yoktur. Türk milleti için unutulmaz bir hatıra bırakacak olan bugünü, tarih yalnız Türkiye-İran münasebatında değil, fakat cihan sulhunda sayılır günlerden olarak kaydedecektir. Dost ve kardeş milletin büyük hükümdarı, Türkiye’nin ulu dostu olan zatı şahanelerinin daima refah ve saadetini temenni ederek sıhhati şahanelerine, kardeş milletin ikbaline ve Türkiye-İran dostluğunun feyizli inkişafına içiyorum.
18 Haziran’da İran Şah Rıza Han sabah saatlerinde Ankara valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Bey ile beş kişilik belediye heyetiyle görüşmüştür. Yapılan görüşmeden sonra Riza Han TBMM’ye ziyarette bulunmuştur. Rıza Han TBMM’ye girdiğinde bütün milletvekilleri ayağa kalkarak kendisini alkışlamış, konuşmacı Kazım Paşa İran’da bir süre önce yürürlüğe giren Soyadı Kanunun gibi bir kanununun benzerinin Türkiye’de de yürürlüğe konulduğunu ilan etmiştir. Mecliste Riza Han’ın bulunduğu sırada Soyadı Kanunu ilan edilerek yürürlüğe girmiştir.
Rıza Han Ankara ziyaretinde belli başlı önemli yerleri gezmiştir. Çubuk Barajı gezisinden sonra Yüksek Ziraat Enstitüsü’nü ziyaret etmiştir. Rıza Han, Yüksek Ziraat Enstitüsü’nden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gitmiştir. Rıza Han enstitünden ayrılırken izciler ve öğrenciler tarafından selamlanmıştır. Şah Gazi Eğitim Enstitüsü’nden sonra Numune Hastanesi’ne gitmiştir. 19 Haziran günü Rıza Han, İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nü ve Ankara Ticaret Lisesi’ni ziyaret etti, bu ziyaretlerinin ardından da Mustafa Kemal’le birlikte Özsoy Operası’nın temsilini izlemek üzere Halkevi’ne geçti.… Özsoy, Adnan (Saygun) Bey tarafından bestelenen, librettosu Mühir Hayri (Egeli) Bey tarafından kaleme alınan, 12 tabloda 3 perdelik, dramatik bir operaydi. Opera, Türk ulusunun doğuşuyla Türk-İran uluslarının kökü çok eskilere dayanan kardeşliğini anlatmak amacıyla, konusu bizzat Mustafa Kemal tarafından verilerek hazırlanmıştı. “… Bu piyesle Türk milli operası da ilk nüvesini kurmuş bulunmaktadır. Beynelmilel musiki kaideleri altına ve ahengine sokulan tamamen milli ve orijinal besteleri musikide muvaffak olmuş bir başlangıcıdır… “diye tanıtılan Özsoy, çok kısa süre içinde bestelenmiş ve provaları da yine kısa bir süre içinde tamamlanmıştı. Aslında, ilk seslendirilmiş operasının sahnelendiği ilk gün Rıza Pehlevi’nin orada bulunması, eserin temasını da düşünürsek bir tesadüf değildi….Opera’nın ana fikri, yüzyıllardır yan yana yaşayan fakat hiçbir zaman sürekli bir dostluğa kavuşamamış olan iki milletin aslında iki kardeşin soyundan gelen kardeş milletler olduğudur…. Oyunda, o zamanlar Orta Asya’da yaşayan boyların beyi olan Feridun’un ikiz oğulları olur. Feridun, bunlardan birisin ‘nin ismini Tur, diğerinkinin adına İraç koyar. Efsaneye göre gelecekte Tur Türk soyunu, İraç ise İran soyunu oluşturacaktır. Eserin orijinalinde ikinci ve üçüncü perde de Kurtuluş Savaşı teması izlenmiştir. Finalde ise tüm kadronun tekrar sahneye gelmesiyle yüzyıllar boyunca aynı kalan Türkler ve İranlılar Tur ve İraç’ın tekrar bir araya getirildiğini anlatılıyor. Bundan sonrasını Saygun şöyle anlatıyor: “Eserin, tekrar efsane havasını getiren bu sahnesinde Feridun ve ötekiler hep sahnede hazırdır, ancak Tur ve İraç yoktur. Feridun sorar, “Tur ve İraç’ı göremiyorum, nerelerdedir?” Buna Ozan Halkevindeki locasında İran Şahı ile birlikte temsili seyreden Atatürk’ü işaret ederek şöyle der: “İşte Tur. (İran Şahını işaret ederek) işte İraç. Her Türk bir Tur, her İranlı bir İraç tır.” Türkçeyi Azeri şivesiyle çok iyi bilen Şah’ın bu sözleri üzerine Atatürk’e sarılıp “Kardeşim” diye ağladığını, temsilden sonra heyecanla anlattığını çok iyi hatırlarım.”
Rıza Han Ankara gezisinden sonra Anadolu’da belli başlı şehirleri gezmiştir. Eskişehir de şeker fabrikasını gezmiştir. İzmir de kent girişinde Farsça ‘Hoş Geldiniz’ yazılı takın altında askeri ve sivil yetkililer ve halkın sevinç gösterisiyle karşılanan iki lider, İzmir’de iki gün geçirmek üzere 22 Haziran’da önce Bornova Ziraat Enstitüsü’ne giderek bir süre dinlenmişlerdir. Balıkesir ise Necip Bey Öğretmen Okulunu gezmiş ve Necip Bey Okulu’nun çeşitli laboratuvarlarının gezmiştir.
Çanakkale gezisinde ise Atatürk ve Rıza Han arasında ilginç bir diyalog yaşanmıştır. Atatürk Rıza Han’a kendileri için yapılan manevra hakkında bilgi verirken, birden önünde bir kurbanın kesilmekte olduğunu görmüştür. Bu kurban yeni yapılacak garnizon binasının temeli için kesilmektedir. Atatürk koçun kesilmekte olduğunu görünce birden durun diye bağırmıştır. Şaha gerekli bilgileri verdikten sonra başını çevirmiş ve “Şimdi ne yapacaksanız, yapın.” Diye seslenmiştir. İran Şahı şaşırmıştır. Atatürk, “Ben kana bakmam.” demiştir. “Bir tavuğun kesilmesine bile tahammül edemem.” Şah hayretle üstelemiştir.” Ya savaş meydanları?” Atatürk, “O başka” diye cevap vermiştir. “O başka mesele. Savaş meydanlarında cesetlerin üstünden atlayarak giderim.” Çanakkale gezisinden sonra Rıza Han İstanbul’a geçmiştir.
II. III Rıza Han’ın İstanbul Ziyareti
Çanakkale ziyaretinden sonra İstanbul’a gelen Riza Han diğer şehirlerde de olduğu gibi yollar Türk ve İran bayrakları ile süslenmişti. Sabahleyin 9.30 sularında Adalar açıklarında görünen Gülcemal vapuru, 11.00’da Kadıköy Moda açıklarına gelmiştir. Bu sırada İki lideri görmek isteyen İstanbul halkı Anadolu ve Rumeli olmak üzere toplanmış ve sevgi tezahüründe bulunmuştur. Öğleden sonra saat 15.55 civarında Sarayburnu’nda karaya çıkmışlardır. Karaya çıktıklarında büyük bir halk tarafından karşılanmışlardı. Atatürk ve Rıza Han daha sonra Dolmabahçe Sarayına geçmişlerdir. 27 Haziranda Riza Han deniz yoluyla Atatürk’ün bulunduğu Beylerbeyi Sarayı’na gitmiştir. Akşama doğru Rıza Han, saat 17.30’da Atatürk’le beraber Harp Akademisi’ni ziyaret etmiştir. Atatürk ve Rıza Han okulun bütün bölümlerinde incelemelerde bulunarak 22.00’a kadar okulda kalmışlar, Milli Mücadele’ ve ‘Gaz Maskeleri konularında iki film seyretmişlerdir.
28 Haziran’da Riza Han, gününü müze ziyaretlerine ayırmış, sabahleyin İstanbul’da Topkapı Sarayı Müzesi’ni Askeri Müze’yi, Ayasofya ve Sultanahmet camilerini gezmiştir. Rıza Han, Topkapı Sarayı’nda bilhassa eski padişahların elbiselerini incelemiş, biraz dinlendikten sonra Harem Dairesi’ni ve diğer kısımları gezmiştir. 29 Haziran da Atatürk ve Rıza Han için yoğun geçmiştir. Rıza Han öğleye kadar Dolmabahçe Sarayı’nda kalmış ve öğle yemeği yemiştir. Atatürk öğleden sonra 15.30’da misafiri Rıza Han’ı alarak motorla Kadıköy sahilinde bulunan Moda ve Suadiye’ye gitmiştir.
30 Haziran günüyse Riza Han’ın diş tedavisi için ayrıldı. Dişlerinden rahatsız olan ve bu nedenle yumuşak yiyecekleri yemeyi yeğleyen Riza Han, Mustafa Kemal’in dişlerini çok beğenmiş; bunu, dişlerinden rahatsız olduğunu ve bu rahatsızlığına bir türlü çözüm bulamadığını da ekleyerek Mustafa Kemal’e söylemişti. Mustafa Kemal’se Riza Han’a kendi dişlerinin aynısını Türkiye’de yaptırabileceğini anlatarak, Dişçi Mektebi’nden -günümüzdeki İstanbul Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi – Profesör Rüştü Bey’le Profesör Alfred Kantorovicz’i bu iş için görevlendirmiş; güvenlik nedeniyle Riza Han’ın diş tedavisini Dişçi Mektebi’nde yapmak olanaklı görülmediğinden, Dolmabahçe Sarayı’na başta bir dişçi koltuğu olmak üzere, tedavi için gerekli araç-gereçler taşınarak sarayda bir dişçi muayenehanesi oluşturulmuştu. Profesör Rüştü Bey’le Profesör Alfred Kantorovvicz’i, aşağı – yukarı yarım hafta, çeşitli zamanlarda Riza Han’ın diş tedavisini yapmaya çalıştılar, 30 Haziran günü de, ayrılan genişçe zaman içinde, bu tedaviyi tamamladılar.
1 Temmuz’da İran Şahı Rıza Han gezilerine devam ederek İstanbul Üniversitesi’ne gitmiştir. Burada, Riza Han üniversitenin bütün profesörleriyle bir süre konuştuktan sonra Tıp Fakültesi’ni, İktisat Fakültesi Kütüphanesi’ni ve Hukuk Fakültesi’ni görmüştür. İktisat Fakültesi’nde Maliye Profesörü İbrahim Fazıl Bey tarafından gerçekleştirilen sınavı takip etmiştir. Türkiye’yi ziyaretinin son günü olan 2 Temmuz’da öğleden önce Rıza Han’a Türkiye’yi ziyareti anısına heykeltıraş Zeynel (Saray) Bey tarafından dizayn edilen ve Darphane tarafından basılan altın madalya sunulmuştur. Şahın yanında bulunanlara da yine Zeynel Bey tarafından dizayn edilen 50 adet gümüş ve 150 adet bronz madalya hediye edilmiştir. Riza Han’ın ziyareti 2 Temmuz da son bulmuştu. Halk Rıza Han’ın İstanbul’a geldiğinde sevgi gösterisi ile karşılanmıştı, aynı şekilde uğurlanırken de halk sokaklarda dolup taşmış ve sevgi tezahüratları ile uğurlanmıştır. İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin (Üstündağ) Bey(1884-1953), Rıza Han’a uğurlama töreni sırasında İstanbul halkının yüksek saygılarını arz etti. Rıza Han da Muhittin Bey’e İstanbul halkına iletilmek üzere bir açıklamada bulundu. Açıklamasında, İstanbul halkının kendisine göstermiş olduğu ilgi karşısında teşekkür ettiğini ve çok duygulandığını belirten Rıza Han,
“… İstanbul’a daima saadet dilerim. Bu şehir güzelliğiyle, medeniyetiyle dünya şehirlerinin içinde mümtaz bir yerdedir. … İstanbul şehri bütün şark şehirlerinin başındadır. Bu şehirle bütün şark alakadardır. Bir şark devleti ve Türkiye’nin samimi dostu bulunmak itibariyle İran’ın İstanbul’la alakası tabii çok derin ve kuvvetlidir…”
Atatürk Riza Han’a Ege vapuruna kadar eşlik etmiştir. Ve kendisine iyi yolculuklar dilemiştir. Riza Han da Atatürk’e teşekkür ederek kendisini İran’da görmekten memnun olacağını ifade etmiştir. Rıza Han Ege vapuru ile ilk İnebolu’ya daha sonra ise Trabzon’a gitmiştir. Buradan ayrılarak Gümüşhane ve ardından Bayburt’a gelmiştir. Bayburt’tan ayrılarak Erzurum’a ve oradan da Gürbulak sınır kapısına gitmiştir. Rıza Han, 6 Temmuz saat 17.20’de Türkiye-İran sınırına ulaşmıştır.
II. IV Ziyaret Öncesi ve Sonrası Basındaki Yankılanmalar
Riza Han’ınziyaret öncesi ve sonrası dış ve iç kamuoyunda da gündem olmuştur. Türk basınında Rıza Han’ın 9 Haziran akşamı Makü’de kaldıktan sonra 10 Haziran Türk sınırına gireceği ve Gürbulak’ta Türk hükümeti adına karşılanacağı, 11 Haziran’da Kars’a varacağı yazılmıştır. Şahın Türkiye’deki kalış süresinin on iki gün süreceği söylenmektedir. Riza Han’ın ziyareti tahmin edildiği gibi on iki gün değil yaklaşık bir ay (27 gün) sürmüştür.
Türkiye’deki yankılamalar haricinde dış kamuoyunda da yankılanmalar olmuştur. Rıza Han’ın Türkiye gezisi öncesi, İngiltere Parlamentosu’nda bu konu konuşulmuştur. İngiltere Parlamentosu Avam Kamarası’nda İran Şahı Rıza Han Pehlevi’nin Türkiye yapacağı ziyaret sebebiyle 23.4.1934’te Milletvekili Sir Amold Wilson İngiltere Dışişleri Bakanı Sir John Simon’a soru önergesi yöneltmiş, konuyla ilgili soru İngiltere Dışişleri Bakanı tarafından cevaplanmıştır. Konuyla ilgili yazı 25.4.1934’te T.C. Londra Büyükelçiği’nden Türk Dış Bakanlığı’na gönderilmiştir.
Rıza Han’ın ziyaretini Milliyet gazetesi 2.7.1934 tarihli sayısında yayınlanan bir yazıda ziyaretin iki millettin birbirine ne kadar bağlı ve yakın olduğunu gösterdiğini belirtmiştir:
“İran Şehinşah Hazretleri, bugün memleketimizi terk ediyorlar. Şüphe yok ki her ayrılık gibi bu da üzüntülü bir şeydir. Fakat şununla müteselli olabiliriz. Büyük misafirimiz, İran ve onun büyük reisi hakkında halis duygularımızı, sevgilerimizi bizzat sezmiş ve duymuş olduğu halde buradan ayrılıyor. Bu seziş ve anlayışın, iki memleket münasebetlerine iyi tesiri bakımından ölçülemez bir değer vardır. Herhalde candan sevmek için yakından tanımak ve tanışmak lazımdı. ŞehinŞah Hazretlerinin son misafirlikleri, bu neticeyi tamamen temin etmiştir.
ŞehinŞah ve Gazi Hazretlerinin görüşmeleri yalnız protokol hudutları içinde kalmadı. Resmi zevat tarafından olduğu kadar halk tarafından yapılan candan tezahürat resmi hudutları aştı. Bu tezahürat, iki milletin birbirine ne kadar yakın ve bağlı olduğunu gösterdi.
TBMM’de de Riza Han’ın ziyareti yankılanmaları şöyle olmuştur. Başbakan İsmet İnönü TBMM’yin 5.7.1934 tarihli birleşiminde Türkiye Devleti’nin uluslararası ilişkilerinden bahsederken konuşmasına İran ile ilişkilerden başlamış ve İran Devleti hakkında birkaç cümle söylemiştir:
“Harici münasebetlerimizden bahsetmek isterken, İran Devletile olan münasebetlerimizin hakiki bir emniyet ve sadakate müstenit samimi mahiyetini tebarüz ettirerek başlamak isterim. Şahingah Hazretlerinin topraklarımıza şeref ve iftihar vermekte olmaları bana mesut bir vesile vermektedir. Devletlerimiz arasındaki emniyet siyasetini yüksek şahsiyetlerinde hak ile temsil eden Şahinşah Hazretleri şayanı hürmet evsafile Türk milletini teshir etmişlerdir. Ümidimiz çok kuvvetlidir ki İranla Türkiye arasında her sahada yeni ve geniş münasebetler başlayacaktır.” İran’da da bu ziyaret basının gündeminde olmuştur. İran’da bir ara Türkiye büyükelçisi ile konuşan İran dışişleri bakanı, Rıza Han’ın Türkiye ziyareti sırasında Anadolu Ajansı tarafından İran basınına gösterilen nezaketi takdirle anarak teşekkürlerinin iletilmesini rica etmiştir.
II. V Ziyaretin Türk-İran İlişiklileri Açısından Değerlendirilmesi
Rıza Han’ın Türkiye ziyaretti iki ülke arasında yaşanan sorunların son noktayı konulması ve karşılıklı yapılan görüşmelerin yanı sıra, Mustafa Kemal Atatürk tarafından gerçekleşen reformlara bakma şansı elde etmiştir. Rıza Şah ziyaret sırasında iki lider arasındaki dostluğu geliştirmek en önemli amaçlarından bir tanesiydi. Rıza Şah’a eşlik eden Hasan Arfa’nın sözleriyle “İranlı reformcu bir şeyler öğrenmek için Türk muadilini ziyaret etmişti” ve Türkiye’de başarılmış olan ilerlemeden, başka herhangi bir gelişim ülkeye yapacağı ziyarette öğreneceğinden çok daha fazlasını öğrenmişti… ve döner dönmez orada öğrendikleri uygulamaya koyuldu. Rıza Şah İran’da da bu ziyaretten önce ve sonrasında bazı reformlar gerçekleştirmiştir. İlkin Rıza Şahın Türkiye’de gerçekleşen rejim değişikliğinden etkilenerek Cumhuriyeti ilan etmek istemiştir ancak Halifenin kaldırılması sonra İran’daki muhalefet karşı çıkmış ve Şahlığı kabul edilerek 25 Nisan 1926’da taç giymiştir.
Reformları Türkiye’deki gibi İran’da uygulayamayacağını anlayan Rıza Şah, muhaliflerinin nüfuzlarını bir ölçüde kırmak için özellikle eğitim alanında birçok yenilik yaptı. İran’da ilköğretimi zorunlu hale getirdi. 1932 de ülkede yabancı okulların açılmasını yasakladı. Tarihi eserlerin korunması için müzeler ve kitaplıklar kurdurttu. Ayrıca bilgisizliğin ve bağnazlığın simgesi olarak gördüğü sarık, cübbe ve kadınlarda peçenin ve çarşafın kaldırılmasını emretti. Rıza Şah ziyaretinde kadınlar konusundaki reformlardan çok etkilenmiştir. Ziyaret sırasında yüzleri ve başları açık kadınları görmüştür ve 1936’da peçe takılması tamamen yasaklanmadan önce İranlı kadınlar yüzlerini açmaları konusunda cesaretlendirilmişti.
Rıza Şah ziyaretinde yukarıda bahsedildiği gibi askeriye yakın bir ilgi duymuştur. Şah ziyaret ettiği her şehirde asker tarafından karşılanmıştır. Maltepe Atış Mektebi, İzmir Tayyare Mektebi, Harp Akademisi, gibi askeri geziler gerçekleşmiştirİki eski asker çok iyi anlaşıyorlardı, birlikleri denetlediler ve yeni trenler, uçaklar ve gambotlarla oynadılar, Şah, Atatürk’ün toplumsal reformlarından o kadar etkilenmişti ki Atatürk’ün şapka kanununu taklit etmek için Başbakanına telgraf çekip Avrupa tarzı siperlikli bir şapkanın giyilmesini emretme talimatını verdi. Ayrıca İstanbul gezisi sırasında İsmet İnönü ve Rıza Han arasında şöyle bir diyalog geçmiştir;
…Şehinşah bana özel bir muhabbet de göstermişti. Onun mahrem dertlerinden birisi, o zaman hepimizin başında olan bir dertti. Şehinşah memleketini taassubun elinden kurtarmak ve ileri götürecek hamlelere ulaştırmak için neler yapmak lazım geldiği üzerinde tasavvurunu söylüyor ve bana taassupla uğraşmak için nasıl bir yol tutulması lazım geldiğini soruyordu. Bizim daha tecrübeli olduğumuzu söyleyerek, bana bu suali tevcih ettiği zaman, kendisine şunları söylediğimi hatırlarım: “Evvela taassup taraftarı olanların taarruzlarından memleketi kurtarmak lazımdır. Taassup taarruz etmeden yaşayamaz. Nerede azgın bir tahrik ve teşvik görürseniz, ilk önce bu tasallutu, bu taarruzu men etmelisiniz. Herkes dinin icabını yerine getirmek için dini vazifeleri istediği gibi yapsın. Ama düşmanlık yaratmasın ve tahrik etmesin.” Ben bunları söyleyince, düşündü, “Doğru söylüyorsun” dedi.
Ziyaret sırasında değişik bir olay yaşanmıştır. Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi istifa ettirildi, yerine hemen bir başka büyükelçi atandı. Şah’ı Türkiye’ye getiren Büyükelçi Hüsrev Bey idi; Türkiye’den götüren kişi ise Büyükelçi Enis (Akaygen) Bey oldu. Hüsrev Bey’in Tahran Büyükelçiliğinden ayrılması da, Enis Bey’in Tahran Büyükelçiliğine atanması da, klasik protokol kurallarına pek sığmayacak, ilginç bir olaydır.
Sonuç
Türkiye’nin komşu ülkelerle ile iyi komşuluk ilişkileri Atatürk’ün dış politikasının en önemli unsuru idi. Rıza Han hükümet darbesi ile Savaş Bakanı olduktan sonra Ankara Hükümet ve İran Hükümeti arasında ilk temaslar gerçekleşmiştir. Belli bir dönemde Kürt çetelerinin çıkarmış oldukları sınır ihlali Türk-İran ilişkilerinde sınır boylarında gerginliklere yol açmış ve bu gerginlikler iki ülke arasında diplomatik ilişkilerle son bulmuştur. Bunun sonucunda Atatürk ve Rıza Şah Pehlevi yakın ilişkileri kurulmuştur. Bu yakın ilişkiler neticesinde Atatürk ve Rıza Han devrinde Türkiye ve İran ilişkilerinde parlak bir dönem yaşanmıştır. Rıza Han Pehlevi’nin ziyareti iki ülke arasındaki ilişkiler açısından diplomatik bir girişimdir. Türkiye’nin bu ziyaret için büyük özen içeren hazırlanmıştır ve Rıza Han ziyaret boyunca Türkiye halkı tarafından büyük bir misafirperverlikle karşılanmış ve ağırlanmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal, ziyaret boyunca Riza Han’a Türkiye’de gerçekleşmiş olan reformlara yerinde inceleme imkânı sunmuştur. Rıza Han ülkesine dönüşünden sonra da Türkiye’de gördüklerini uygulamaya başlamıştır. Atatürk’ün Afyon’a, Manisa’ya, İzmir’e ve Balıkesir’e son gelişi Rıza Han ile beraber olmuştur. Ziyaret sonrasında ilişkiler daha da pekişmiştir, bunun örneği olarak diğer ülkelerle birlikte (Irak, Afganistan) 8 Temmuz 1937 yılında Sadabat Paktı imzalanmıştır.
KAYNAKÇA
[1] Gökhan Çetinsaya, “Atatürk Dönemi Türkiye-İran ilişkileri 1926-1938″ Avrasya Dergisi, 1999, s.148.
[2]Gökhan Çetinsaya, “Milli Mücadele’den Cumhuriyet’e Türk-İran İlişkileri 1919-1925”, Atatürk Araştırma Dergisi, 2000, s.769.
[3] Pehlevi Hanedanlığının kurucusu ayrıca bkz: Rıza Kurtuluş, “Rıza Şah Pehlevi”, Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, Cilt:35,3.67.
[4] Ünal Gündoğan, İran ve Ortadoğu, Adres Yayınları, 2016, s.86.
[5]Aptülahat Akşin, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s.192.
[6] Atay Akdevelioğlu, “İranla ilişkiler “Türk Dış Politikası(Ed: Baskın Oran), İstanbul, s.204.
[2] Bilal Şimşir, Bizim Diplomatlar, Bilgi Yayınevi, 1996,s.86-87.
[8] Atay Akdevelioğlu, a.g.e, s. 357.
[9] Ersin Selçuk, “Pehleviler Dönemi Türk-İran İlişkileri,”Sosyal Bilgiler Araştırma Dergisi, 2015, s.136.
[10]Şeyh Said İsyanı için bkz. Hüseyin Acar, Türk Siyasal Hayatında Şeyh Sait İsyanı,Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi,2019.
[11] Simko Ağa için bkz. Mehmet Kaya, Simko Ağa’nın Türk-İran İlişkileri Üzerindeki Etkileri (1905-1930), Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,2017, s.201-210.
[12]Efdal As, “XVI. YY. dan dan Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Türk-İran Sınır Sorunları ve Çözümü,”Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 2010, s.238. [13] Gökhan Çetinsaya, a.g.m, s.156.
[14] Polat Kara, Türkiye-İran İlişkileri 1923-1960, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Doktora Tezi),2010, s.94.
[15] Hilal Akgül, “Rıza Han’ın(Rıza Şah Pehlevi) Türkiye Ziyareti”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları,2005, s.8.
[16] Barış Cin, Türkiye-İran Siyasi İlişkiler (1923-1938), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi), 206, s.80-81.
[17] Volkan Atuk, “İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi,2017,s.232.
[18] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi(BCA), Fon: 30.10.0.0. Dosya:261. Kutu: 758. Sira.17.
[19]B.C.A Fon: 30.10.0.0. Dosya:69. Kutu: 457. Sıra.19.
[20] Akşam,24.5.1934; Hakimiyeti Milliye, 24.5.1934.
[21] Vakit, 26.5.1934.
[22]Tarık Saygı, Atatürk ve Şah, Parola Yayınları, 2016, s.39.
[23] Cumhuriyet,3.6.1934.
[24] Vakit, 5.6.1934.
[25] Hilal Akgül, a.g.m, s.18-19;Cumhuriyet.3.6.1934.
[26] B.C.A Fon: 30.18.01.02. Dosya:46. Kutu: 45. Sıra.13.
[27] Cumhuriyet, 1.6.1934.
[28] Vakit,28.5.1934.[29] Milliyet.9.6.1934.
[30] Hâkimiyeti Milliye,9.6.1934.
[31] Cumhuriyet, 10.6.1934.
[32] Cumhuriyet, 12.6.1934.
[33] Cumhuriyet, 11.6.1934. [34] Cumhuriyet,11.6.1934.
[35] Cumhuriyet, 13.6.1934.
[36]Cumhuriyet. 14.6.1934.
[37]Hâkimiyeti Milliye, 14.6.1934.
[38] Milliyet,15.6.1934; Cumhuriyet, 15.6.1934.
[39] Zaman, 15.6.1934; Vakit,15.6.1934;Hakimiyeti, 15.6.1934.
[40] Akşam, 16.6.1934.
[41]Akşam,17.6.1934; Hâkimiyeti Milliye,17.6.1934.
[42] Hilal Akgül, a.g.m, s.22.
[43] Hilal Akgül, a.g.m, s.23.
[44]Hâkimiyeti Milliye, 17.6.1934; Aşkam, 17.6.1934.
[45] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Araştırma Merkezi 2006, s.403; Hâkimiyeti Milliye, 17.6.1934; Milliyet,17.6.1934; Akşam, 17.6.1934;Cumhuriyet, 17.6.1934. [46]Hâkimiyeti Milliye, 19.6.1934.
[47] Vakit, 19.6.1934.
[48] T.B.M.M. Zabit Ceridesi, Cilt:23,Devre:4,İçtima Senesi: 3,18.6.1934, s.223.
[49] Akşam,21.6.1934.
[50] Akşam,21.6.1934.
[51]Hâkimiyeti Milliye,21.6.1934.
[52] Cumhuriyet,20.6.1934.
[53] Hilal Akgül, a.g.m, s.26-27.
[54] Başak Şahin, “Cumhuriyet Tarihimizin Seslendirilmiş İlk Operası: Özsoy”, Kültür ve Sanat, s.222.
[55] Başak Şahin, a.g.m, s.222.
[56] Akşam,22.6.1934.
[57] Milliyet.23.6.1937.
[58] Vakit,26.6.1934.[59] Tank Saygı, a.g.e, s.94. [60] Cumhuriyet,27.6.1934.
[61] Vakit,27.6.1934.
[62] Milliyet,28.6.1934.
[63] Milliyet,28.6.1934.
[64]Hâkimiyeti Milliye,28.6.1934.
[65] Akşam,28.6.1934.
[66] Cumhuriyet, 19.6.1934.
[67] Akşam 29.6.1934.
[68] Milliyet, 19.6.1934; Vakit,29.6.1934.
[69]Hâkimiyeti Milliye, 30.6.1934.
[70] Hilal Akgül, a.g.m, s.35.
[71] Hakimiyeti Milliye,2.7.1934.
[72] Cumhuriyet,2.7.1934; Milliyet.2.7.1934.
[73]Hâkimiyeti Milliye,3.7.1934.
[74]Hilal Akgül, a.g.m, s.37; Akşam,3.7.1934.
[75]Hâkimiyeti Milliye,3.7.1934.
[76] Cumhuriyet,3.7.1934.
[77] Akşam,7.7.1934; Hâkimiyeti Milliye,7.7.1934.
[78] Vakit, 5.6.1934.
[79] Milliyet, 16.5.1934.
[80] Tank Saygı, a.g.e, s.47.
[81] Milliyet, 2.7.1934, Siirt Mebusu Mahmut, “ŞehinŞah Hazretleri Ayrılırken”,s.1.
[82] T.B.M.M. Zabit Ceridesi, Cilt:23, Devre:4, İçtima Senesi:3, 5.7.1934; Anadolu, 5.7.1934.
[83]BCA,Fon: 30.10.0.0. Dosya:261. Kutu: 759. Sıra 11.
[84] Touraj Atabaki Erik J. Zürcher, Türkiye ve İran’da otoriter modernleşme Atatürk ve Rıza Şah dönemleri, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.203. [85] Aydın Can, “Atatürk Dönemi Türk-İran İlişkileri”, s.4.
[86] Mehmet Koca, “20. Yüzyılın Başında Şah Rıza Pehlevi’nin Reformları Ekseninde İran’ın Modernleşme Çabası”, Asia Minor Studies, 2020, s.366.
[87] Hâkimiyeti Milliye,2.6.1934.




Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!