ASYA’DAN ANADOLU’YA EĞİTİM YOLCULUĞU
Her gün bir kişinin mayın nedeniyle yaralandığı ya da öldüğü bir ülke olan Afganistan’ın Cuzcan ilinde dünyaya gözlerini açan Hayatullah Makhdomzada, Taliban saldırılarıyla çocukluk yıllarında tanışıyor. Çocuk yaşlarında yaşadığı ilçeye Taliban saldırı düzenleyince ailesi başka ilçeye göç etmek zorunda kalıyor, sonraki yıllarda eski yerleşim yerlerine tekrar geri gelebiliyorlar. Yapılan çalışmalara göre, savaş bölgelerinde yaşamakta olan her üç çocuktan biri, yaşam süresi boyunca, TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) belirtilerinin rastlandığı görülüyor. Bunlar arasında; huysuzluk, çabuk öfkelenme, saldırgan davranışlar, içe kapanma, geceleri kâbuslar yaşama, duyarsızlaşma gibi durumlar gözlemlenenler arasında yer alıyor. On dokuz yaşında iyi bir eğitim almak için ülkesinden aynılan Hayatullah, şuan 21 yaşında Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri 2. Sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam ediyor.
“TÜRKİYE BİZE KÜLTÜREL OLARAK DAHA YAKIN”
Hayatullah’ın Türkiye’de eğitim alma isteğinin arkasında ki tercih sebebini ve sonuçların olumlu çıkmasını anlatırken, ilgisi ve sevincinden ötürü göz bebekleri büyüyor, içerisi adeta dolunay gibi parlıyordu. Gülüşünde yüz kaslarının aktif çalışması eğitim aşkında ki isteğini, göz kenarlarında beliren çizgiler ise doğallığını dışavurumuydu… Hikâyesini anlattıkça beden dilinde oluşan hâl, kendisini ortaya koyuyor.
“Afganistan’dan buraya gelmemde en büyük nedenlerinden biri benim ailemin zaten Türk kökenli Özbek bir aile olmasıdır. Karar aşamasında aklımda Hindistan’da vardı, düşündük taşındık Hindistan bize göre değil, Türkiye bize kültürel olarak daha yakın geliyor dedik, o yüzden burayı seçtim. Buraya gelirken en büyük desteği ağabeyim verdi, her zaman yanımda durdu. Smava girdim binlerce kişi arasından kazandım. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından burs alan bir öğrenciyim. Bize sürekli maillerinizi kontrol edin oradan öğreneceksiniz dediler, ailece yemek yediğimiz bir gün de mailime bakıyordum. Bursu kazandığıma dair mail geldi, o an iştahım kaçtı çok güzel tarif edilemez bir duygu idi. Çığlıklar attım, ailece mutlu olduk, anneme ve abime sarıldım. Sevinçten sabaha kadar uyuyamadım.
“HAYRAN OLDUĞUM BİR YEMEĞİNİZ VAR ADANA KEBABI”
Şüphesiz insanın günlük yaşayışında, varlığının hissedilmesinde, benliğini gerçekleştirmesinde en büyük araç dildir. İnsanoğlu ancak dil yoluyla düşünebilir. Bu sebepledir ki insanların bilişleri dilin yapısı tarafından çerçevelenir. Dile olan hâkimiyet zekâyı şekillendiriyor ve hayatımızı kolaylaştırıyor. Dil bilgisi aynı zamanda insana aidiyet hissi katıyor. Hayatullah’m ise dil ile ilgili alışma sürecinde yaşadıkları dikkat çekici cinsten. “Yaşadığım en büyük sorun dil sorunu oldu. Özbekçe de biliyorum, iki dil arasında ortak kelimeler olmasına rağmen zorluk yaşadım. Alışverişe gidemiyordum tek başıma, girdiğim dükkânlarda bu ne kadar, kaç para gibi sorular dahi soramazdım. Birinci sınıfta konuşma dili ve kitap yazısı arasında büyük bir fark olduğunu keşfettim. Kitap okurken 3 ya da 4 satırda bir interneti açmak zorunda kalıp, bazı terimlerin anlamını öğrenme ihtiyacı hissediyordum. Bir metni defalarca kez okuyarak anlamaya çalışıyordum. Türk arkadaşlarımızla sohbet ederken atasözleri, deyimler ve yöresel kalıplardan ötürü bazen anlaşmamızda sıkıntı çıkabiliyordu.”

Adaptasyon sürecinin dilden sonra diğer bir ayağında yemek sorunu geliyor. Enerji ve hareket kabiliyetimizin sağlanması, zihni çalıştırması için bir öğrenci adma yemek yeme meselesi son derece önem arz ediyor. Öğrencilerin yemek yapması ülkemizde mizah konusu olmuştur. Buna kettle ile makarna pişirmek, biten tüpe mum yapıştırıp çay suyunun kaynamasını beklemek, ütü makinesinde tost yapmak, ısısıyla tavuğu pişirmek gibi olaylar örnek teşkil ediyor. Hayatullah bu meseleyi şöyle anlatıyor “Bizim yemeklerimiz daha farklı olur biraz tuzlu ve yağlıdır. Bizde pilav soğan, domates hepsi karışık yapılır ilk geldiğim haftalarda zorlanmıştım ama zaman geçtikçe alıştım yemeklere. Siz dünya çapında sebze tüketimi bakımından ilk sıralarda yer alıyorsunuz. Örneğin sabah kahvaltısında sizde olduğu gibi bizde sebze tüketimi yoktur. Kahvaltıda daha çok hayvansal ürünler tercih ediyoruz. Sizin hayran olduğum bir yemeğiniz var adana kebabı, damak tadı olarak tarif edemeyeceğim bir lezzete sahip. Tathlardan ise baklavayı çok seviyorum.”
“MESLEĞİMİZLE ALAKALI GEZİLERE VE SEMPOZYUMLARA GETİRİYORLAR”
Afganistan’dan saatlerce süren yolculuktan sonra Türkiye’ye gelme sebebi eğitim olan Hayatullah, burada almış olduğu eğitimi kendi ülkesi ile kıyaslamadan kendini alamıyor. Bunu gerçekleştirirken de sesinin tonuna sirayet eden güven kokusu da kendini ne kadar gurur verici bir başarı ve tercih yaptığını görmemi sağlıyor.
“Türkiye ile Afganistan’ın eğitim kalitesini karşılaştırdığımda burası çok daha iyi. Ben ziraat mühendisliğinde okuduğum için üniversite arazisi içerisinde bulunan topraklarda bizi arazi çalışmalarına getiriyorlar, sınıfça kendi seramızı plastik naylon örtülü olarak kurduk, marul, salatalık, domates gibi fidan ekimi uygulaması yaptırıyorlar. Daha sonra gittiğimizde sulamasını, gübrelemesini ve ilaçlamasını öğrenciler olarak kendimiz yaptık. Mesleğimizle alakalı gezilere ve sempozyumlara getiriyorlar. Burada ki hocalarımızın çoğu alanında çalışma ve üretim yapmış profesörlerden oluşuyor. Kaynak olarak kütüphanesi bir hayli zengin, istediğimiz kitaba ulaşabiliyoruz.”
“HOCAM ÖTEBİLİR MİYİM?”
Hayatullah, hayat yolculuğunun Türkiye durağında birbirinden ilginç tatlı anılar biriktirmiş. Şair Baki yüzyıllar öncesinden güzel hatıralar bırakmanın önemine ‘Baki kalan bu kubbede, hoş bir sada imiş veciz sözüyle dikkat çekiyor. Hayatullah’ın derste yaşamış olduğu bu anı ile ömre bedel hatıralar arasında yerini alarak, şaire hakkını teslim ediyor.
“Bir sene Türkçe ve Yabancı Dil Araştırma ve Uygulama Merkezi TÖMER’de Türkçe eğitimi aldım. Buna rağmen bizde ki anlamları farklı olan bazı kelimeleri kullanmaya devam ediyordum. Bir gün derse geç kaldım sınıfa girdiğimde ‘Hocam ötebilir miyim?” dedim. Bizde ötmek geçmek anlamma geliyor, hocamız önce şok oldu ne ōtecek acaba diye, sonra ‘Tabi çocuğum’ dedi. Bende geçtim sınıfa oturdum, sınıfta ki 30 kişi ve hocam bana şaşkın şaşkın bakıyor. Hocamız seslenerek ‘Çocuk ötmedin sen’ dedi ben ise ‘Öttum ya’ diye cevaplarken hocamın “O zaman çok sessiz ötmüşsün” dediği anda bütün sınıfta kahkaha tufanı esti. Sınıftan çıktıktan sonra ötmenin ve geçmenin farkını öğrenmiş oldum. Benim için çok ilginç ve güzel bir anı oldu.”
YENİ MEZUNLARA İSTİHDAM SAĞLAMAK İSTİYORUM
Her insanın zihin ve gönül dünyasında bir yaşama gayesi bulunuyor. Bu bazen bir olaya bazen bir kişiye göre filizleniyor. Kimimiz daha kendimize endeksli, bir kısmımız da toplum odaklı belirliyoruz. Tarih ise gerçekleştirebilenler ve gerçekleştiremeyenlere asırlardır şahitlik ediyor. Toplumsal hafızamızda gerçekleştirenler Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk, Albert Einstein, Thomas Edison, Aziz Sancar gibi isimler olarak yer ediniyor.
“Ben ziraat mühendisiyim, Afganistan’da ziraat lisesi okudum burada lisansımı tamamlıyorum ve doktora yapmayı düşünüyorum. Kendi işimi, firmamı kurmak istiyorum. Gelecekte iyi bir ziraat mühendisi olmayı düşünüyorum. Vatanıma, milletime hayırlı bir mühendis olmak istiyorum. Kendi firmamı kurup işsizlik oranını düşürmek amacıyla kendi meslektaşlarıma, yeni mezunlara istihdam sağlamak istiyorum. Ülkemde ki savaş er ya da geç bitecek, bu savaştan artık usandık. Biz gençler olarak bu savaşın bitmesine eğitim ile çok büyük katkıda bulunacağız.”
Binlerce kilometre öteden böylesine ulvi bir gaye taşıyarak gelen Hayatullah, ülkesinde yaşadığı, karşılaştığı durumlardan dersler çıkararak olgunlaşmış bir genç. Yaşamın ciddiyetinin farkında olduğu gibi bir o kadar da neşe dolu. Kimseye karşı kin, nefret ve önyargı ile bakmıyor. Yüzünden gülücük eksik olmuyor, hayata ve insanlara pozitif bir pencereden bakıyor. Tarihe yaşama gayesini gerçekleştirebilenler olma yolunda eğitim hayatına devam ediyor.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!